Ana içeriğe atla

Erasmus Plus projesi nasıl yazılmalı.


What accounts for the success of the Erasmus Plus program ? - Mobi TraineeDeğerli öğretmen arkadaşlar,
Özellikle öğretmenlere seslenmemin önemli bir sebebi var çünkü AB projeleri özellikle bizlere önemli mesleki avantajlar sunuyor ve kendimizi geliştirmenin önemli ayaklarından bir tanesi.
Hani hep şikayet ettiğimiz standart konular vardır ya, özel okullardaki imkanlar olsa daha etkili çalışabiliriz. Mesleki tatminim yok, biraz daha esnek çalışabilsek sadece test çözmesek her şey ne kadar güzel olacak, sistem değişiyor kimse bize sormuyor vs.
Alın size mükemmel bir fırsat. Hem de öyle böyle değil. Tabi oturup çalışmak şartı ile…
Bu yazımızda sizlere Erasmus Plus ile ilgili detayları yazmak istemiyorum. İnternette ve facebook grupları içerisinde yeterince ve hatta fazlası bile var.
Vurgulamak istediğim asıl önemli nokta, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da plansız ve iç disiplin olmadan çalışmak. Eğer mesleğe ilk atandığım yıl ,ki bu on yıl önceydi, birisi bana nasıl proje yazılması gerektiği ile ilgili soru sorsaydı, sadece klavuzdaki kriterleri ve öncelikleri içeren sıradan bir proje yazmasının yeterli olduğunu söylerdim. Ancak şu anda inanılmaz bir rekabet ortamı var. Danışmanlık şirketlerinin de artık bu işin içinde olduğunu düşünürsek için içindeki maddi desteğin ve kazanımların ne kadar fazla olduğunu hayal edebilirsiniz. Yani proje getirisi aslında size verilen hibeden çok daha fazlasını içeriyor. Bu aynı zamanda bir kariyer ve prestij meselesi. Yani 500.000 euro parayı yönettiğiniz zaman bunun neler kazandırabileceğini bir düşünün. Bunun yanında okulunuzun iklimi bir anda değişiyor, hem öğretmen hem de öğrenci motivasyonları tavan yapıyor. Buna her hareketliliğe katılmak isteyen yöneticileri de dahil ettiğimizde tüm okul personelinin ve öğrencilerin inanılmaz olumlu etkilendiğini söyleyebiliriz.
İşe başladığınızda formu yazarken işin bir süre sonra ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Ve genellikle bir proje ekibi oluşturmanın ne kadar zor olduğunu kavrıyorsunuz. Bu konuda okulda yaşanılan problemlere ayrı zamanda değineceğim. Şimdi konumuz bu değil.
Her alanda olması gerektiği gibi proje yazma konusu da bizim için bir günlük rutin olmalıdır. Ve bu işin başka bir sırrı yoktur. Deadline ASLA beklenmemelidir. Bu yazıyı hazırlarken tarih 27 Temmuz. Yani daha proje teslimine sekiz ay var. Şimdi abarttığımı düşünebilirsiniz ancak bu rekabet koşullarında, bu kadar insanın canla başla çalıştığı bir alanda hemen şimdi başlamazsanız ve istisnasız her gün bilgisayarın başına oturmazsanız projeniz kabul edilmez.
Bir işin kalitesi onun üzerinde ne kadar zaman harcadığınız ile ilgilidir. Sizden proje üzerinde saatler harcayın demiyorum. Her gün sadece çok iyi düşünülmüş 10 dakika bunun için yeterlidir. Şimdi basit bir hesap yapalım. Bir ka2 formunda yaklaşık yazmanız gereken 15 bölüm var. Buna planlamaları dahil etmiyorum. Zaten en fazla bizi sıkan ve uzak durmamıza neden olan yazım kısmı en zor kısım. Yani millet olarak yazılara karşı bir alerjimiz olduğunu kabul etmek lazım.  Her bir bölüm için 3000 karakter sınırı var. Tabi bu maksimum yazım miktarı. Daha az da olabilir. 15*3000= 45000 karakter yapar ve bunu 240 a böldüğümüz zaman günlük 187 karakter yapar. Peki 187 karakter ne kadar miktarda bir yazı anlamına gelir? Aşağıdaki italik yazılmış bölümde 200 karakter bulunuyor.
 “Her alanda olması gerektiği gibi proje yazma konusu da bizim için bir günlük rutin olmalıdır. Ve bu işin başka bir sırrı yoktur. Deadline ASLA beklenmemelidir. Örneğin bu yazıyı hazırlarken tarih 27 temmuz.”
Yani sadece 2 satır. Sanırım başka bir şey söylemeye gerek yok. Günde kaç 2 satır yazı yazabilirsiniz. 1, 2, 5…
Ne kadar iki satır yazı yazarsanız o kadar KALİTELİ projeniz olur ki şu anda proje dünyasında en önemli kriter kalitedir.
Bunu sadece AB projeleri için düşünmeyin, öğretmen olarak hayatınızın her alanında üretken olabilmek için aslında iç disiplin sağladığınızda neler başarabileceğinizi bir hayal edin. Okulda bir ekip falan kurmaya çalışmayın bunların tecrübelerime dayanarak bir zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. İşin ilerleyen kısımlarında sizin kriterlerinizi sağladıkları taktirde dahil olabilirler. Hem sonradan da hareketlilikler için de kavga çıkmamış olur. (bu kavga meselesinde çok ciddiyim. Öğretmenler arasında böyle şeyler olmaz demeyin)  Ekibin aklında her zaman “nereye gidiyoruz” sorusu dolanır. Siz de asında ne kadar farklı düşündüğünüzü anlarsınız. Proje yazmanın bir yerlere gitmekten ne kadar farklı bir şey olduğunu anlatmanızın imkanı yoktur. Bu bir kişisel gelişim, entelektüellik, iç disiplin, çok çalışmak, okuma,  doğru beslenme, spor yapma, inovasyon ve düşünme meselesidir. Yani bu bir ülke meselesidir. Asıl problemimizdir yani…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Yazmak Kolay mı?

Bir kitap yazmaya karar vermek, sadece bir fikir üretmek ya da boş bir sayfayı doldurmaya çalışmak değildir. Bu karar, insanın kendi zihninde ve ruhunda derin bir dönüşüm sürecini başlatması demektir. Çünkü yazmak, yalnızca kelimelerin bir araya getirilmesi değil; düşüncelerin düzenlenmesi, duyguların ifade edilmesi, bilinçli bir farkındalıkla dünyaya yeniden bakmayı öğrenmektir. Bu süreç, insanı önce düşündürür, sonra sorgulatır ve zamanla olgunlaştırır. Yazmaya başlayan kişi yavaş yavaş yalnızca bir okuyucu olmaktan çıkar; dünyayı gözlemleyen, sorgulayan ve yeniden inşa etmeye çalışan biri hâline gelir. Çoğu kişi yazmayı yalnızca hayal gücü yle ilişkilendirir. Oysa yazmak, hayal gücü kadar disiplin , kararlılık ve içsel bir emek gerektirir. Bir masa başına oturup saatlerce düşünebilmek, doğru kelimeyi bulana kadar defalarca cümle kurup bozabilmek, kimi zaman bir paragraf için saatler harcamak bu işin görünmeyen ama en gerçek kısmıdır. Bu nedenle yazarlık, sadece yetenek işi değil; ...

Öğrencime Mektup

      Merhaba Ömer Bir süredir meşgul olduğum, bütün yoğun işlerimin yanında, sanki hiç işim yokmuş gibi kendime yeniden iş çıkarıp   büyük dedelerden başlayan bir aile tarihi   yazmaya giriştim. Onlarca röportaj yaptım, onlarca sayfa notlar aldım, onlarca saatlik ses kayıtları topladım, yüzlerce resim derledim. Akrabalarla konuştukça merakım daha da arttı. Hiç üşenmeden İstanbul, Ankara, İzmir ve Kırşehir’deki akrabaları teker teker ziyaret ettim. Genelde benzer olayları herkes farklı açılardan değerlendiriyor, kendi bakış açısını anlatıyordu. Yüzlerce yıl, insanlık tarihi kadar eski olan sözlü anlatım geleneğiyle hikâyeler günümüze kadar geldiği kadarıyla benim el yazımla kâğıda dökülüyordu. Aralarında eli kalem tutan öğretmenler, doktorlar, hatta savcılar bile olmasına rağmen, daha önce kimse bu konuları merak etmemişti. Sarıkamış’ta şehit olan üç dedemizle ilgili en ufak bir detay bile yoktu. Anlatılanlar çok yüzeyseldi ve bir o kadar da merak uyandırmaktan ...