Son dönemde Alev Alatlı ile ilgili olarak acımasız bazı yorumlar
yapıldı. Konu yeni başkanlık sistemindeki danışmanlık ile ilgili.
Kendisi her ne kadar bunu yalanlayan ve para almadığını
söyleyen bir tweet atsa da birçok kişinin bu durum gözünden kaçtı. Ancak hiç kimse kendisine bir şey danışmam diyemez sanırım.
Bugünler de okuduğum Schrödinger'in kedisi kitaplarının
birincisi ne kafa yoruyorum. İlk yüz sayfası anlaması çok güç gelse de sonradan
işin rengi değişiyor ve yazarın zihin dünyasının içine dalıveriyorsunuz. İşte diyorsunuz
aydın böyle olmalı. Kitap kendi alanınızla sizi verdiği bilgiler karşısında bir
miktar ezip bazen suçluluk duygusu bile hissettiriyor. Kaldı ki bir fen bilgisi
öğretmeni olarak kuantum fiziği hakkındaki ufak detayları böyle bir kitaptan
öğrenmek zoruma gitti açıkçası. Daha bitirmedim ama şimdiden hakkını teslim
etmek lazım. Kullandığı yalın dil anlaşılması kolay bir akıcılık ile birleşiyor.
Sahip olduğu entelektüel derinlik bence son zamanlardaki bana tuhaf gelen
çıkışlarını görmezden gelmemi sağlıyor.
Girişimcilik konusu beni bir hayli meşgul ettiği için özellikle
şu satırlara çok takıldım. “ …dişi bir ülkenin egemenliğinde büyüyen kız ve
erkek çocuklar biz toplumunu oluştururlardı. Biz toplumu, benin sürüden ayrılmasına uçmasına izin
vermeyen bir toplumdu. Eski Türkiyelilerin yaratıcı olmamalarının sebebi buydu.
Dünyamızda değişimi sağlayan faktör, statükodan ayrışmadır, yabancılaşmadır,
sıçramalardır. Her sıçrama kültürden farklı bir kültür çatlağı çizer sıçrama
eylemi içenden çıktığı kültürü ortak bilinci sorgular değişmeye zorlar. Eski Türkiye
de yaratıcılık açılmasına izin verilmeyen bir potansiyel olarak kaldı.” -Çok detaya
girmeyeceğim ama kitabın kendi kurgusu içinde eski Türkiye kitaptaki gelecek senaryosu
içinde anlatılan ve artık var olmayan bir Türkiye. Bu senaryo dan yola çıkarak
günümüzle ilgili önemli saptamalar var. - Bu zaman zaman benim üzerinde kafa
patlattığım ve bu satırları okuduğumda hah işte tamda benim düşündüğüm şey
dediğim türden bir paragraf. Yani biz gerçekten de dişi bir toplumuz ve
anacıyız. Ailemize çok bağlı ve çok sıkı kalıplarımız var. Girişimcilikteki en
önemli bariyerlerden bir tanesi bence bu.
İlber Ortaylı’nın bu konuda bizim liseli gençlerimiz için
ana kuzuları dediğini duydum. Bizler evlendikten sonra bile ailelerimizden
ayrılamıyoruz. Alev Alatlı bu durumu son derece sakıncalı görüyor gelişim açısından.
Onun deyişleriyle Türk erkeğinin bırakıp gitmeye, ufka yelken açmaya duyduğu
özlem, annenin dölyatağına dönme arzusu ile çatışmaktadır. Sanırım bu konu
bundan daha kısa ve etkili özetlenemezdi. Bizler her ne kadar sert bir toplum
olarak gözükmeye çalışsak ta aslında annelerimizle uzlaşmaya çalışan bir örf
insanlarıyız.
Bundan ne var denilebilir ancak bence bizi Avrupalılardan
ayıran temel bileşenlerden ve çoğu zamanda gözden kaçan durumlardan bir tanesi
bence. Bizler engin denizlere yelken açamıyoruz.
Ülkemizde sadece 8 milyon pasaport sahibi insan var. Bunun
çok büyük bir bölümü yeşil pasaport sahibi memurlardan oluşuyor. Elimde net
rakamlar yok ancak bunun içinden bir de Gürcistan ve Bulgaristan’a düzenli olarak
geçiş yapan vatandaşları çıkardığımız zaman geriye çok az bir grup kalıyor ve
bunun ne kadarı genç ne kadarı yetişkin bilemiyorum. Kısaca yurt dışına çıkan
genç nüfusumuz son derece az. İşte bu gençler giderlerse annelerinin sütlerini
bir türlü onlara helal etmeyecekleri insanlar. Dolayısıyla bir türlü dış
dünyayla entegre olamıyoruz ve ortak çalışamıyoruz. Girişimlerimiz son derece
yerel düzeyde kalıyor.
Geçen haftalarda Edelkrone hakkında bir yazı yazmıştım konuyu
tekrar etmeyeceğim ama bir videosunda tüm ekip Amerika’da bir fuara katılıyor.
Bizin girişimlerde çok yaygın olmayan bir durum bu. Ne derseniz deyin yerel
düzeyde bu kadar vizyon sahibi bir grupla tanışmamıştım. Ziyaretçilerin
tepkileri ise çok harika. İnsana umut veren cinsten. Demek ki bizler de dünyaya
açılabilirsek çok büyük işler yapabileceğiz. Her şeye rağmen geleceğe umutla
bakmalıyız.
Yorumlar
Yorum Gönder