Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mezun Öğrenciler ve Öğretmenlik Mesleğinin Görünmeyen Yüzü

  Mezun Öğrenciler ve Öğretmenlik Mesleğinin Görünmeyen Yüzü Öğretmenlikte yıllar ilerledikçe insanın fark ettiği tuhaf bir gerçek var: Ne kadar yaşlandığınızı size en çok mezun öğrenciler hatırlatıyor. Yıllar sonra gelip kapınızı çaldıklarında, sizin çoktan unuttuğunuz ancak onların belleğinde taptaze duran bir anıyı heyecanla anlatıyorlar. Bazen sınıfta duyduğunuz bir cümle, bazen teneffüste söylediğiniz kısa bir söz, bazen de farkında olmadan yaptığınız bir davranış… Onların yaşam yolunda derin bir iz bırakmış olabiliyor. Aslında öğretmenliğin büyüsü tam da burada. Siz rutin bir günü yaşıyorsunuz; ders, yoklama, etkinlik, sınav… Ama bir öğrencinin iç dünyasında o gün başka bir şey oluyor. Yıllar sonra karşınıza çıkıp gözlerindeki o minnetle anlattıklarını dinlediğinizde, “Ben ne zaman böyle bir etki bıraktım?” diye düşünüyorsunuz. Belki de öğretmenliği özel kılan şey, emeğinizin çoğu zaman görünmez olması. Tıpkı toprağın altında sessizce büyüyen bir kök gibi… Fidanları Düz Ekme ...

Umudu Meslek Edinenlerin Hikâyesi

Mavi önlükle başladığım 1. sınıfta tahta zemin, öğretmen her adım attığında gıcırdar, zaman zaman da altlarından tahta kuruları çıkar defterlerimizin üzerine zıplardı. Şimdilerde sinek görse yerinden zıplayan kızımın tersine onları kanıksayan bizler kılımızı bile kıpırdatmazdık. Böcekler de neredeyse sınıfın doğal üyeleriydi. Ne onlar, ne biz, ne de öğretmen yabancılık çekmezdi. Öğretmen her sabah geldiğinde ilk iş olarak sobayı yakar, önce ısınmayı beklerdik. Çünkü donuk eller ile kalem tutmak için 15 dk lazımdı. Öğretmenin üzerinde her daim takım elbise vardı, kışın gömlek üzerine hırkası eksik olmazdı. Gömlek yakası hiç açık değildi. Bütün okul bir sınıftaydı. O zaman öyle bireysel farklılıklar vs. yoktu. Tek bir soba ve tek bir öğretmenin olduğu yerde bizler de tek bir öğrenci gibiydik. Ne yaş farkı, ne çeşitlilik ne de özel ihtiyaçlarımız vardı. Herkesin ihtiyaçları aynıydı. Al yanaklı yüzlerimiz hep birbirine benzerdi. İstisnasız her bir sayfasının kenarı kalkmış aynı defter, art...

Okul Gezilerinde Asıl Mesele: Verimlilik ve Eğitimde Dönüşüm

  Okul Gezileri: Eğitimde Unutulan Güçlü Bir Araç Okullarda yapılan geziler, eğitim hayatının en önemli tamamlayıcı unsurlarından biridir. Ancak ne yazık ki bu geziler çoğu zaman güzel havaların denk geldiği bahar aylarına sıkıştırılan, rutin ve yüzeysel etkinliklere dönüşüyor. Oysa yıl içine dengeli biçimde dağıtılmış, pedagojik açıdan doğru planlanmış geziler; hem öğrenciler hem de öğretmenler için eğitimin niteliğini ciddi ölçüde artırabilecek fırsatlar barındırır. Fen bilimleri özelinde düşündüğümüzde ise müze ve bilim merkezi gezilerinin öğrenci üzerindeki etki gücü tartışılmaz. Doğru planlanmış bir bilimsel gezi, bir öğrencinin hayat boyu unutmayacağı bir öğrenme deneyimine dönüşebilir. Bilim Merkezleri: Bir Çocuğun Hayatını Değiştirebilen Mekânlar Bunun en güzel örneğini kendi çocukluğumda yaşadım. Ankara’nın Kalecik ilçesindeki bir köy okulunda okurken Feza Gürsey Bilim Merkezi’ne düzenlenen bir geziye katılmıştım. Yalnızca bize özel hazırlanan statik elektrik gösterileri v...

Eğitimde Yetki ve İmkan Farkları

Yabancı Misafir Öğretmenler: Eğitimde Yetki ve İmkan Farkları Bu hafta okulumuz, Romanya ve Slovenya’dan gelen öğretmenler tarafından  işbaşı gözlem için  ziyaret edildi. Yabancı misafirlerimizle geçirdiğimiz birkaç gün, eğitim sistemimiz ve okullarımızın işleyişi hakkında çok önemli gözlemler yapmamı sağladı. Bir blog yazısına sığmayacak kadar detaylı gözlemlerim oldu; ancak özellikle dikkat çekici bulduğum unsurları paylaşmak istiyorum. İlk olarak belirtmem gerekiyor ki, misafirlerimizi mümkün olduğunca memnun etmek için büyük bir çaba gösterdik. Her türlü ilgi ve alakayı gösterdik; onları okulumuzda ağırlamak, kültürümüzü ve öğretim yaklaşımımızı tanıtmak için elimizden geleni yaptık. Ancak tüm çabalara rağmen, gözlemlerimizde bazı temel farklar ve eksiklikler çok net bir şekilde ortaya çıktı. Okul Kalabalığı ve Yönetim Yetkisi Okulumuz oldukça kalabalık bir okul. Binlerce öğrencinin aynı çatı altında eğitim gördüğü bu ortam, misafir öğretmenlerimizin dikkatini çekti. Özell...

Kültürlerin Solan Renkleri: Gençlik ve Benzerleşme Üzerine Bir Gözlem

Kültürlerin Solan Renkleri: Gençlik ve Benzerleşme Üzerine Bir Gözlem Bu hafta okulumuzda Romanya ve Slovenya’dan gelen öğrencileri ağırlıyoruz. Erasmus+ programı kapsamında gerçekleşen bu ziyaret, okulun atmosferine farklı bir enerji kattı. Öğrencilerimiz yabancı akranlarıyla tanışmanın heyecanını yaşarken, misafir öğrenciler de bizim eğitim sistemimizi, kültürümüzü ve yaşam biçimimizi tanıma fırsatı buldu. Her şey son derece uyumlu, düzenli ve keyifli ilerliyor. Ancak bir öğretmen ve aynı zamanda yazarlıkla ilgilenen biri olarak, benim gözüm ister istemez yüzeyin biraz altına iniyor. Çünkü bu tür uluslararası etkileşimlerde, görünenden çok daha derin toplumsal ve kültürel dönüşümlerin izlerini görmek mümkün. Daha önce farklı ülkelerde yaptığım okul ziyaretlerinde de fark ettiğim bir durum, bu sefer çok daha belirgin biçimde kendini gösterdi. Farklı ülkelerden, farklı dillerden, farklı geleneklerden gelen öğrenciler artık birbirlerine neredeyse şaşırtıcı derecede benziyorlar. Bu benze...

Tembeller İçin Harika bir Çağ Başladı.

Tembellik Değil, Anlamsızlık Yorgunluğu Tembellik, hayatımın başından beri benimle yürüyen bir gölge gibiydi. Şimdi bunca içerik üretiyor olmama bakıp “Bu kişi nasıl tembel olabilir?” diye düşünebilirsiniz. Oysa bu üretkenliği kazanmak yıllar süren içsel bir mücadelenin sonucudur. İnsan çoğu zaman emeğin, üretmenin, çabanın ne kadar değerli olduğunu fark etmek için hayatın ona bazı deneyimler yaşatmasını beklemek zorunda kalıyor. Belki bu yüzden tembelliğin, aslında sadece çalışmamak değil, ruhun anlam bulamadığı yerlerde yorulması olduğunu düşündüm. Peki tembellik neden bu kadar yaygın? Neden bazı insanlar saatlerce yorulmadan çalışabiliyorken, bazıları en basit işi bile erteliyor? Bunun cevabı, bence, yalnızca fiziksel yorgunlukta değil; işin anlamında gizli. Faydasına inanmadığımız, içi boş, sadece “yapmış olmak için yapılan” işler, insanın ruhunu söndürüyor. Özellikle de devlette çalışan bir öğretmenseniz bunu daha derinden hissedersiniz. Çünkü sınıfta öğrencilerle olmak, üretmek, ...

Kitap Yazmak Kolay mı?

Bir kitap yazmaya karar vermek, sadece bir fikir üretmek ya da boş bir sayfayı doldurmaya çalışmak değildir. Bu karar, insanın kendi zihninde ve ruhunda derin bir dönüşüm sürecini başlatması demektir. Çünkü yazmak, yalnızca kelimelerin bir araya getirilmesi değil; düşüncelerin düzenlenmesi, duyguların ifade edilmesi, bilinçli bir farkındalıkla dünyaya yeniden bakmayı öğrenmektir. Bu süreç, insanı önce düşündürür, sonra sorgulatır ve zamanla olgunlaştırır. Yazmaya başlayan kişi yavaş yavaş yalnızca bir okuyucu olmaktan çıkar; dünyayı gözlemleyen, sorgulayan ve yeniden inşa etmeye çalışan biri hâline gelir. Çoğu kişi yazmayı yalnızca hayal gücü yle ilişkilendirir. Oysa yazmak, hayal gücü kadar disiplin , kararlılık ve içsel bir emek gerektirir. Bir masa başına oturup saatlerce düşünebilmek, doğru kelimeyi bulana kadar defalarca cümle kurup bozabilmek, kimi zaman bir paragraf için saatler harcamak bu işin görünmeyen ama en gerçek kısmıdır. Bu nedenle yazarlık, sadece yetenek işi değil; ...

Öğrencime Mektup

      Merhaba Ömer Bir süredir meşgul olduğum, bütün yoğun işlerimin yanında, sanki hiç işim yokmuş gibi kendime yeniden iş çıkarıp   büyük dedelerden başlayan bir aile tarihi   yazmaya giriştim. Onlarca röportaj yaptım, onlarca sayfa notlar aldım, onlarca saatlik ses kayıtları topladım, yüzlerce resim derledim. Akrabalarla konuştukça merakım daha da arttı. Hiç üşenmeden İstanbul, Ankara, İzmir ve Kırşehir’deki akrabaları teker teker ziyaret ettim. Genelde benzer olayları herkes farklı açılardan değerlendiriyor, kendi bakış açısını anlatıyordu. Yüzlerce yıl, insanlık tarihi kadar eski olan sözlü anlatım geleneğiyle hikâyeler günümüze kadar geldiği kadarıyla benim el yazımla kâğıda dökülüyordu. Aralarında eli kalem tutan öğretmenler, doktorlar, hatta savcılar bile olmasına rağmen, daha önce kimse bu konuları merak etmemişti. Sarıkamış’ta şehit olan üç dedemizle ilgili en ufak bir detay bile yoktu. Anlatılanlar çok yüzeyseldi ve bir o kadar da merak uyandırmaktan ...