Ana içeriğe atla

Mezun Öğrenciler ve Öğretmenlik Mesleğinin Görünmeyen Yüzü

Üniversiteden dereceyle mezun olan öğrenciler belli oldu - TE Nova CMS 

Mezun Öğrenciler ve Öğretmenlik Mesleğinin Görünmeyen Yüzü

Öğretmenlikte yıllar ilerledikçe insanın fark ettiği tuhaf bir gerçek var: Ne kadar yaşlandığınızı size en çok mezun öğrenciler hatırlatıyor. Yıllar sonra gelip kapınızı çaldıklarında, sizin çoktan unuttuğunuz ancak onların belleğinde taptaze duran bir anıyı heyecanla anlatıyorlar. Bazen sınıfta duyduğunuz bir cümle, bazen teneffüste söylediğiniz kısa bir söz, bazen de farkında olmadan yaptığınız bir davranış… Onların yaşam yolunda derin bir iz bırakmış olabiliyor.

Aslında öğretmenliğin büyüsü tam da burada. Siz rutin bir günü yaşıyorsunuz; ders, yoklama, etkinlik, sınav… Ama bir öğrencinin iç dünyasında o gün başka bir şey oluyor. Yıllar sonra karşınıza çıkıp gözlerindeki o minnetle anlattıklarını dinlediğinizde, “Ben ne zaman böyle bir etki bıraktım?” diye düşünüyorsunuz. Belki de öğretmenliği özel kılan şey, emeğinizin çoğu zaman görünmez olması. Tıpkı toprağın altında sessizce büyüyen bir kök gibi…


Fidanları Düz Ekme Sanatı

Meslekte yeni sayılmayacak kadar deneyim kazandıktan sonra şunu daha iyi anlıyorum: Öğrencinin karakterinin şekillendiği ilk yıllar, tıpkı yeni dikilen bir fidanın yönünü belirlemek gibi. Başta verdiğiniz küçük bir destek, yıllar sonra ağacın düzgün ve güçlü büyümesini sağlıyor. Ama başlangıçta kaçırılan bir ayrıntı, ileride düzeltmesi neredeyse imkânsız bir eğriliğe dönüşebiliyor.

Her çocuk farklı; kimisi güneşi sever, kimisi gölgeyi. Kimi erken açar, kimi geç. Kimi bir kelimeye tutunur, kimi yüzlerce sözünüzü duymadan büyür. Öğretmenlik, bütün bu farklılıkların içinde doğru yaklaşımı bulma sanatıdır. Ve bu sanatın ustalığı, yalnızca yıllar ve sabırla kazanılıyor.


Başarıya Odaklananların Sessizliği, Zorlananların Dönüşü

Kendi gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, Akademik olarak zorlanan öğrenciler, mezun olduktan sonra öğretmenlerini ziyaret etmeye daha yatkın oluyor. Başarılı öğrenciler elbette bağlarını koparmıyor, ancak iş, kariyer, şehir değişiklikleri onların ziyaretlerini doğal olarak azaltıyor. Ayrıca genellikle geçmişlerinde “kapatmaları gereken bir hesap” da olmuyor. Fakat bir dönem “zor öğrenciler” olarak gördüklerimiz… Onlar bambaşka bir motivasyonla geri dönüyorlar. İçten içe tamamlanmamış bir hikâyeyi bitirmek, kendilerini kabul ettirmek, bir çeşit helalleşmek istiyorlar. Kapıdan girdiklerinde yüzlerinde hem utanmanın hem yetişkinliğe adım atmış olmanın verdiği bir olgunluk oluyor:

“Hocam, bana kızmakta haklıymışsınız…”
“Keşke biraz daha sizi dinleseydim…”

Bu cümleler hem bir özür, hem de bir barış çağrısı niteliğinde. Birçoğunun hayatında öğrencilik yıllarında yaşadıklarından çok daha zor sorunlar olduğunu görünce insanın içi burkuluyor. O gün derste yaşanan küçük bir disiplinsizliğin, aslında ileride karşılaşacakları fırtınaların yanında ne kadar küçük kaldığını fark ediyorsunuz. Ve kendinizi, sistemi, aile yapısını, toplumsal beklentileri sorgulamaya başlıyorsunuz. Çünkü her çocuk aynı noktadan başlamıyor; bazıları hayata 2-0 yenik başlıyor.


Öğrencinin Geri Dönüşü, Öğretmenin Aynasıdır

Başarısız görünen ya da “problemli” diye etiketlenen öğrenciler aslında bize en fazla şeyi öğretenlerdir. Onların hikâyeleri bir öğretmenin hem vicdanını hem de mesleki duruşunu şekillendirir. Çünkü onların yaşadıkları, sistemin en zayıf halkasını açıkça ortaya koyar. Onların geleceği, bizim başarı ya da başarısızlığımızın gerçek yansımasıdır. Bu çocuklar mezun olduktan sonra ne yaşarsa yaşasın, kapısını çalacak birini ararlar. Öğretmenlerini bir otorite figürü değil, yıllar önce kendileri için mücadele etmiş bir yetişkin olarak görürler. Bazen sizi yolda gördüklerinde selam vermezler; utanırlar, çekinirler, geçmişteki davranışlarını hatırlarlar. Bu bizim kültüre has bir durumdur. Öğrenciler öğretmenlerini sınıf dışında görünce doğal davranmayı bilemezler. Ama işin garip yanı şu ki: Güleryüzlü olmasanız ve sınıfta sert görünseniz bile, gerçekten etki ettiğiniz öğrenciler sizi bulur. Öğretmenin hangi yönünün iz bıraktığını anlamak bazen mümkün değildir.

Öğretmenlikte “Anlık Etki” Yanılsaması

Öğretmen çoğu zaman etkiyi hemen görmek ister ama bu çok nadirdir. Bugün derste söylediğiniz bir sözün karşılığı yıllar sonra karşınıza çıkar. Her öğrenciyle bağınız aynı olmaz; bazen çok emek verdiğiniz bir öğrenciden hiç ses gelmez, hiç ummadığınız bir öğrenciniz yıllar sonra hayatının dönüm noktasında sizin adınızı anar. Bu görünmez etki, mesleğin hem en zor hem de en özel tarafıdır.


Bir Market Rafının Arasında Saklı Hikâye

Geçenlerde bir markette eski bir öğrencime rastladım. Üniversiteyi yeni bitirmişti ama çalıştığı işi anlatırken mahcup bir ses tonuyla bunun geçici bir iş olduğunu söyledi. Aslında bu mahcubiyet bir mesajdı: “Hocam, beni yargılamayın.” Tam aksine onu yücelttim. Çünkü bir işi küçük görmek, emeği küçümsemek demektir. Birçok yaşıtı iş bulmak için beklerken o çalışmayı tercih etmişti. Bu, hem karakter hem sorumluluk göstergesiydi. Çalışmanın ayıp olmadığı, aksine insanı güçlendirdiği fikrini gençlerin artık öğrenmesi gerekiyor. Aileler de bu konuda zihniyet değiştirmeli. İngiltere’de bir üniversite öğrencisi akşamları restoranda çalışırken bizde gençler çoğu zaman evde beklemeyi tercih ediyor. Oysa hayat, deneyimle şekillenir; beklemekle değil.


Veri Tutmak Bir Lüks Değil, Gereklilik

Mezunlar hakkında tuttuğumuz küçük notların, nerede okudukları, ne yaptıkları, nasıl ilerledikleri, yıllar sonra hem pedagojik açıdan hem de duygusal açıdan büyük değer taşıdığını görüyorum. Bir öğretmen için öğrencilerinin gelişimini takip etmek yalnızca nostalji değildir; aynı zamanda eğitimin nasıl işlemesi gerektiğine dair canlı bir laboratuvardır. Hangi yaklaşımın işe yaradığı, hangi yöntemin sonuç verdiği, hangi çocuğun nasıl bir yol izlediği… Bunlar gelecekteki öğretmenlik anlayışımızı bile şekillendirebilir.


Öğretmenlik Bir Meslek Değil, Bir İz Bırakma Sanatıdır

Bazen etkimiz fark edilmez, bazen yanlış anlaşılır, bazen hemen sonuç alırız, bazen yıllarca hiç haber çıkmaz… Ama öğretmenlik sabrederek, inanarak ve her öğrenciye bir gün geri dönecekmiş gibi yaklaşarak yapılan bir meslektir. Çünkü çoğu gerçekten geri döner. Ve döndüklerinde size yıllar önce farkında olmadan diktiğiniz fidanın nasıl bir ağaca dönüştüğünü gösterirler.

İşte o an, bütün yorgunluğunuz, bütün çabanız anlam kazanır. Çünkü öğretmenlik, görünmeyen emeklerin gün gelip görünür olmasıdır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Yazmak Kolay mı?

Bir kitap yazmaya karar vermek, sadece bir fikir üretmek ya da boş bir sayfayı doldurmaya çalışmak değildir. Bu karar, insanın kendi zihninde ve ruhunda derin bir dönüşüm sürecini başlatması demektir. Çünkü yazmak, yalnızca kelimelerin bir araya getirilmesi değil; düşüncelerin düzenlenmesi, duyguların ifade edilmesi, bilinçli bir farkındalıkla dünyaya yeniden bakmayı öğrenmektir. Bu süreç, insanı önce düşündürür, sonra sorgulatır ve zamanla olgunlaştırır. Yazmaya başlayan kişi yavaş yavaş yalnızca bir okuyucu olmaktan çıkar; dünyayı gözlemleyen, sorgulayan ve yeniden inşa etmeye çalışan biri hâline gelir. Çoğu kişi yazmayı yalnızca hayal gücü yle ilişkilendirir. Oysa yazmak, hayal gücü kadar disiplin , kararlılık ve içsel bir emek gerektirir. Bir masa başına oturup saatlerce düşünebilmek, doğru kelimeyi bulana kadar defalarca cümle kurup bozabilmek, kimi zaman bir paragraf için saatler harcamak bu işin görünmeyen ama en gerçek kısmıdır. Bu nedenle yazarlık, sadece yetenek işi değil; ...

Öğrencime Mektup

      Merhaba Ömer Bir süredir meşgul olduğum, bütün yoğun işlerimin yanında, sanki hiç işim yokmuş gibi kendime yeniden iş çıkarıp   büyük dedelerden başlayan bir aile tarihi   yazmaya giriştim. Onlarca röportaj yaptım, onlarca sayfa notlar aldım, onlarca saatlik ses kayıtları topladım, yüzlerce resim derledim. Akrabalarla konuştukça merakım daha da arttı. Hiç üşenmeden İstanbul, Ankara, İzmir ve Kırşehir’deki akrabaları teker teker ziyaret ettim. Genelde benzer olayları herkes farklı açılardan değerlendiriyor, kendi bakış açısını anlatıyordu. Yüzlerce yıl, insanlık tarihi kadar eski olan sözlü anlatım geleneğiyle hikâyeler günümüze kadar geldiği kadarıyla benim el yazımla kâğıda dökülüyordu. Aralarında eli kalem tutan öğretmenler, doktorlar, hatta savcılar bile olmasına rağmen, daha önce kimse bu konuları merak etmemişti. Sarıkamış’ta şehit olan üç dedemizle ilgili en ufak bir detay bile yoktu. Anlatılanlar çok yüzeyseldi ve bir o kadar da merak uyandırmaktan ...

Erasmus Plus projesi nasıl yazılmalı.

Değerli öğretmen arkadaşlar, Özellikle öğretmenlere seslenmemin önemli bir sebebi var çünkü AB projeleri özellikle bizlere önemli mesleki avantajlar sunuyor ve kendimizi geliştirmenin önemli ayaklarından bir tanesi. Hani hep şikayet ettiğimiz standart konular vardır ya, özel okullardaki imkanlar olsa daha etkili çalışabiliriz. Mesleki tatminim yok, biraz daha esnek çalışabilsek sadece test çözmesek her şey ne kadar güzel olacak, sistem değişiyor kimse bize sormuyor vs. Alın size mükemmel bir fırsat. Hem de öyle böyle değil. Tabi oturup çalışmak şartı ile… Bu yazımızda sizlere Erasmus Plus ile ilgili detayları yazmak istemiyorum. İnternette ve facebook grupları içerisinde yeterince ve hatta fazlası bile var. Vurgulamak istediğim asıl önemli nokta, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da plansız ve iç disiplin olmadan çalışmak. Eğer mesleğe ilk atandığım yıl ,ki bu on yıl önceydi, birisi bana nasıl proje yazılması gerektiği ile ilgili soru sorsaydı, sadece klavuzdaki kriterler...